Bu bültende sizinle bugünlerde ilgimi çekmiş olan konuları, okuduğum yazıları ve kitapları, izlediğim fimleri ve dizileri, keşfettiğim siteleri ve uygulamaları, dinlediğim şarkıları ve podcast bölümlerini paylaşıyorum. Paylaşmak istediklerim biriktikçe, posta kodunuzda beliriyorum!
Eğer bu bülten sizinle paylaşıldıysa ve henüz abone olmadıysanız, hemen arkadaş olabiliriz!
Hadi bi bakalım bu aralar beni neler bulmuş?
Ne okuyorum?
İnstagram’ımda görmüş olanlarınız vardır, son zamanlarda beni en çok etkileyen kitap Dr Joe Dispenza’nın “Kendiniz Olma Alışkanlığını Kırmak” isimli kitabı oldu.
Çekim yasasına hiç inanmayan koç burcu en yakın arkadaşım Melisa’ya bu kitabı okumasını önerdim. Çünkü biliyorum ki Melisa hep kanıtlanmış gerçekliklerle karar veren biri. “Kanka çok isteyince oluyormuş” dediğim için yıllardır bana inanmıyordu, o yüzden şimdi ona bu kitapla geldim. Dedim ki al oku, istediğin kadar bilimsel açıklaması burada var.
Fizikten hiç anlamam ama kitap kuantum fiziğiyle, atomların oluşumundan çekimine kadar, bana çekim yasasını takur tukur anlattı. Hem de hiç sıkmadan. Kitabın çevirisi kötü, eğer İngilizce alır okurum derseniz daha iyi olabilir ama ben Türkçe okudum, bazı cümleleri bir kaç kere okumak zorunda kaldım ama sonuçta kuantum fizikle çekim yasasını anlat derseniz, anlatabilirim. Anlatıyorum:
Kitap diyor ki: evrende sonsuz ihtimal vardır. Sonsuz ihtimal, şu anda zaten gerçekleşiyor, farklı farklı boyutlarda. Mesela benim İngiltere Kraliçesi olduğum bir senaryo bile şu anda gerçekleşmekte aslında. Burada önemli olan, benim o boyuta geçebilmem. Bu da nasıl oluyor? O atomun o enerjisini kendime çekerek. Bu nasıl oluyor? Onunla aynı frekansta olarak. Bu nasıl oluyor? O frekansta olduğuma gerçekten inanarak, o duyguyu vücudumda hissederek ve o duyguların bana gösterdiği yolda, ona göre yaşayarak. E tabi ben İngiltere Kraliçesi olmadığıma o kadar çok inanıyorum ki, o olasılık benim için “imkansız” ama meşhur bir sanatçı olmak mesela, o kadar da inanılmaz değil?
Kitabın sonunda da bir meditasyon pratiği veriliyor, hatta sesli olarak indirebiliyorsunuz. Bu meditasyon aslında her gün yaklaşık 1.5 saat filan sürüyormuş ve eğer yaparsanız, doğru frekansları yakalıyormuş ve bütün niyet ettiklerinizi kendinize çekiyormuşsunuz ama bilin bakalım kim Alaaddin’in bu sihirli lambasını okşamak için günde 1.5 saat harcamaya üşeniyor?
Belki de bir gün üşenmem ve başlarım. O zaman haber ederim size hayatımda olan değişiklikleri.
Ne izliyorum?

Kendimi Love is Blind UK kuyusundan kurtardıktan sonra (çok iyi, izlemediyseniz kesin izleyin, tam bir guilty pleasure ve ingilizler <3 ben), erkek arkadaşımın tavsiyesiyle Mad Men’e başladım.
1960’larda New York’ta geçiyor ve bize kurgusal bir reklam şirketinde yaşananları anlatıyor. O dönemin önemli olayları vs hepsi geçiyor tabi dizide.
Dizi 7 sezonmuş meğer, ben şu an 6. sezondayım, baya da akıyor. O zamanın kıyafetleri, evleri, eşyalarını izlemek ve reklamcılık sektörü nasıl işliyor görmek de çok hoşuma gidiyor. Yeni dizi arıyorsanız, önerimdir.
Ne dinliyorum?
Bugünlerde tiktokta ve instagramda, her yerde karşınıza çıkacak bir albüm varsa o da Bad Bunny’nin DeBÍ TiRAR MáS FOToS albümü (ya da ben İspanya’da yaşıyorum diye mi acaba etrafım bununla dolu?).
Çok kafası karışık bir albüm ama inanılmaz övgü toplamasının asıl nedeni, kendi ülkesi olan Puerto Rico’ya bağlılığını göstermesi. Yayınladığı kısa klip ve şarkılarla, ülkesinin kültürüne, tarihine sahip çıktığını ve yeni nesil olarak aslında “hiçbir yere gitmediklerini” gösteriyor ve meşhur Puerto Rico ezgilerini, reggeatonla birleştiriyor. En sevdiğim şarkısı ise Baile Inolvidable ve tabii ki Nueva Yol (Puerto Rico aksanı yüzünden, r’leri y olarak söylüyor) :)
Ne merak ediyorum/niyet ediyorum?
Ay açıkçası şu sıralar yine youtube videolarına sardım, sevdiğim youtuberları izliyorum. Hem vlog gibi olanları, hem de oturup bir şeyler anlattıkları.
Kimler mesela derseniz, Jillz Guerin (çekim yasası, feminen enerji vs), Claudia Sulewski (Billie Eilish’in abisinin sevgilisi, çok hoşuma gidiyor aylık vlogları), Zane Lowe’un müzisyenlerle röportajları (sırada Bad Bunny'yle olanı izlemek var), ve Hitomi Mochizuki (kendisi girl crush’ım olabilir, spiritüellik vs) en sevdiğim kanallar şu aralar.
Ve bu da bana “Tekrar youtube’a dönsem mi?” sorusunu düşündürüyor. Vlog değil belki ama daha oturup konuşmalı, belki hayatımdan kesitler koyarak vs… Editlemesi acayip zaman alan bir şey, ama sanki buna tekrar zaman ayırabilirim gibi hissediyorum. Bilemedim. Ne dersiniz?

Bu ilk yazımdı, sizden gelen önerilerle daha da geliştirip, daha da güzelleştirebiliriz. Bana her zaman instagramdan (@mimozacendey) ulaşabilir, yorumlarınızı paylaşabilirsiniz <3
Bir dahaki newsletter’a kadar, görüşmek üzere!
Benim yazılarımın ilgisini çekeceğini düşündüğünüz bir arkadaşınız varsa, onunla bu bülteni paylaşabilirsiniz, çok sevinirim!